Dünyada adından söz ettiren toplumların, artık bir inovasyon çağına girdiğini görmekteyiz. Modern toplum olarak nitelendirilen günümüz toplumları, yeniliğe ve yenilenmeye açık oldukları müddetçe söz sahibi olabiliyorlar. Çünkü dünya, teknolojinin gelişmesi ve bilgi birikiminin artması sonucu, farklı bir medeniyet inşası üzerine kurulmaya başladı. Güzide ülkemiz Türkiye ise inovasyon çağının gereklerini kavramış ve gelenek ile geleceği birleştirerek yeni bir medeniyet tasavvuru ortaya koymuştur.
Sürekli dönüşen ve dönüştüren dünyanın, dönüştürücü gücü olmak için, kuruluşlar, kurumlar ve ülkeler gelecek vizyonlarını durmadan yenilemek zorundadırlar. Dünyanın dönüşüm hızından daha düşük bir hızla dönüşen ülkeler, ‘’dönüştüren’’ ülkeler değil, ‘’dönüştürülen’’ ülkeler olurlar. Yeni Türkiye'nin, dünyanın dönüştürücü güçlerinden biri olması, ürün, hizmet ve bilgi üretme gücüne, yeni boyutlar kazandırmasına bağlıdır. Yeni Türkiye'nin yeni vizyonunda, üretim gücü düşük, risk almaktan kaçınan, çok hiyerarşik, çok bürokratik, kurum ve kuruluşlara yer yoktur.
Yeni Türkiye, “temsili” demokrasiden “katılımcı” demokrasiye, “siyasal” toplumdan “sivil” topluma, “kapalı yerel” ekonomiden, “açık küresel” ekonomiye, “tek kültürlü” ülkeden “çok kültürlü” ülkeye dönüşmeye direnenlerin Türkiye'si değil, dönüşmeyi yönetenlerin Türkiyesi'dir. Türkiye dönüşmeyen misyonuyla, dönüşen vizyonunu ne kadar hızlı dönüştürürse, ekonomik, siyasal ve kültürel gücünü de o kadar hızlı büyütür.
Bulunduğu konum itibariyle ‘’Dünyanın Kalbi’’ olarak nitelendirebileceğimiz Türkiye, dönüşen ve dönüştüren ülke yolunda emin adımlarla ilerlerken sancılı bir süreç yaşamaktadır. Çünkü Türkiye’nin tarihi bağlarının bulunduğu çok geniş bir coğrafya vardır. Bu coğrafya maalesef Batı’nın orantısız gücü ve tahripkarlığıyla talan edilmektedir. Güzide ülkemiz hem kendi içerisindeki FETÖ ve benzeri terör örgütleriyle uğraşmakta hem de bulunduğu coğrafyada dengeleri düzenlemektedir. Bu süreçler oldukça zor geçmektedir. Ancak bizler biliyoruz ki, başarıya giden her yol sancılıdır.
Dünyanın savaş bölgesi Orta Doğu'da, sürdürülebilir ve kalıcı barışın güvencesi, her sorunu silahla çözmeye çalışan Amerika ve Avrupa olamaz. Tarih boyunca toplumlar, silah taşıyan askerlerin değerlerini değil, hizmet taşıyan gönüllülerin değerlerini benimsemişlerdir. Dünyanın neresinde olursa olsun, güçle toplumları değiştirmeye çalışanlar, büyük bir dirençle karşılaşırlar. Hiçbir ülke, hiçbir ülkeye silahla misyon, vizyon ve demokrasi ihraç edemez. Bugün dünyadaki mazlum halkların ve bu halkları sömürenlerin, Türkiye’nin sahip olduğu hoşgörüye, sevgiye ve yardımseverliğe ihtiyacı vardır.
Bizler de sendikalar olarak değişen dünyanın değişkenlerine ayak uydurmak mecburiyetindeyiz. Türkiye’nin en büyük emek hareketi olan Memur-Sen’imiz, Yeni Bir Dünya ve Yaşanabilir Bir Türkiye misyonuyla, Yeni Türkiye’nin medeniyet vizyonuna katkıda bulunmak için her türlü sorumluluğu almıştır ve almaya da devam edecektir. Bayındır Memur-Sen’imiz ise ‘’Geleceği inşa ediyoruz’’ sloganıyla çıktığı bu kutlu yolda, medeniyet değerlerimizin ışığında değişimin, dönüşümün ve gelişimin öncüsü olacaktır.