“Korkma Ey Ebubekir Allah Bizimledir” nidasını hatırlatan ve “Korkma” çağrısı ile başlayan İstiklal Marşımız, Kurtuluş Savaşı’nın en kritik safhasında Mehmet Akif Ersoy tarafından kalem alınmıştır. İstiklal Marşı hem aziz milletimizin varoluş destanı hem de ülkemiz ve İslam coğrafyası için kutlu bir mücadelenin çağrısıdır. Emperyalist işgalcilere karşı milletimize olan güvenin, varoluş mücadelesinin kazanılacağına olan inancın ve gelecek ufkunun dışa vurulmasıdır. Direniş, diriliş ve varoluş yolunda büyük bir meydan okumadır. Bir istiklal ve istikbal manifestosudur.
Mehmet Akif Ersoy, İstiklal Marşı’nı Birinci İnönü Savaşı ile İkinci İnönü Savaşı arasında yazmıştır. Sakarya Meydan Muharebesi’ne 6 ay, Büyük Taarruz’a ise daha bir buçuk yıl vardır. Akif, vatan topraklarının dört bir yandan işgal altında olduğu, zafere dair şüphelerin ortaya çıktığı o zor dönemde milletimizin karakteristik niteliklerini hatırlatmış, “Korkma!” nidasıyla hem Anadolu’ya hem de başta İslam dünyası olmak üzere mazlum coğrafyalara seslenmiş, Kalplere umudu ve ümidi ekmiştir. Şu mısralar umudun, direnişin ve sonsuz inancın ifadeleridir.
“Garb’ın afakını sarmışsa çelik zırhlı duvar;
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var.
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imanı boğar,
Medeniyet dediğin tek dişi kalmış̧ canavar?”
Mukaddes bir geçmişi hatırlatan ve kutlu atiyi muştulayan İstiklal Marşı “Değmesin mabedimin göğsüne namahrem eli!/Bu ezanlar-ki şehadetleri dinin temeli/Ebedî yurdumun üstünde benim inlemeli” mısralarıyla işgal altında kurtarılmayı bekleyen vatan topraklarını hatırlatmaktadır. Hayâsızca bir akın vardır, vatan topraklarını işgale yeltenen. Yeryüzünün gördüğü en namert saldırılardan biri olan bu işgale karşı gövdelerimizi siper etmemiz şarttır. Umutsuzluğa yer yoktur. Çare, Aziz milletin bütün varlığıyla kükremiş bir sel gibi işgalcilere karşı mücadele etmesidir. Ancak bununla birlikte atılması gereken adımlar vardır. İşte Meclis bir taraftan savaşı planlarken öbür tarafta yeni devletin inşa faaliyetlerini yürütmektedir. Böylesine bir iklimde milletin destansı varoluş mücadelesine şahitlik edecek ve tarihin yüceliğini şimdinin kalbine seferber edecek milli marşın yazılmasına karar verilir. Bir yarışma düzenlenir. Dönemin tanınmış şair, asker, vekil ve ilim erbabı yarışmaya katılır. Ancak şiirlerden hiçbiri Milli Marş olarak kabul görmez. Bu milletin ruhuna dokunmamaktadır. Maarif Vekili Hamdullah Suphi Tanrıöver, Mehmet Akif’in marşı yazmasında ısrarcıdır. Çünkü o, “Sahipsiz olan vatanın batması haktır. Sen sahip olursan bu vatan batmayacaktır” mısralarıyla kurtuluş yolunu gösteren bir şairdir. “Millet arkanızda, Allah yanınızda, kuvvet sizde” ifadeleriyle Mehmetçiğe moral veren, direnişin dirilişe açılması için yol gösterendir. Vatanına ve milletine, kalemi ile ruh aşılayandır.
Akif bu ısrara karşı koymaz, Tacettin Dergâhı’nın kutlu atmosferinde 10 kıtadan oluşan şiiri kaleme alır. Şiir, 12 Mart 1921 tarihinde TBMM’de Mustafa Kemal Paşa’nın yönettiği oturumda Maarif Vekili tarafından okunur. Şiirin her mısrası Meclis’te coşku, azim ve kararlılık uyandırır. Alkışlar ve gözyaşları eşliğinde dinlenen şiir İstiklal Marşı olarak kabul edilir. Akif, davet üzerine yazdığı şiirin ödülünü Darülmesai Vakfı’na bağışlar.
Mehmet Akif, İstiklal Marşı’nı kendi kitabı Safahat’a almamıştır. Bunun nedeni, şiirin millete ait, milletin hazinesi olmasıdır. Akif’in ifadesi ile “O şiir artık benim değildir. O milletin malıdır. Benim milletime en kıymetli hediyemdir.” Bu müstesna marşı, milletimizin kalbine emanet eden Akif; imanı, ahlak merkezli hayatı, mert, sarsılmaz karakteri ve davaya sadakati ile milletimize örnek olmaya ve bugünümüze ışık tutmaya devam ediyor.
İstiklal Marşı’nın kabulünün 102. yılında Millî Mücadele’nin muzaffer komutanını ve askerlerini bir kez daha saygı, minnet ve rahmetle yad ediyoruz. Milli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u sevgi ve hürmetle anıyoruz.