Şehirler, medeniyetlerin aynasıdır. Medeniyetler en önce şehirlerden doğarken, şehirlerle birlikte gelişir, şekillenirler. İnsanların şehirleri inşa etmesinden çok, şehirler insanı inşa ederler. Bir medeniyetin güzelliği şehirlere; şehirlerin güzelliği ise insana, insan ruhuna aksederler.
Selçuklu ve Osmanlı medeniyeti, Rey, İsfehan, Konya, Bursa, Edirne, İstanbul gibi şehirleri inşa ettiği kadar, bu şehirlerden ilham alarak, bu şehirlerin hanelerinden, sokaklarından, caddelerinden, mahallelerinden süzülerek medeniyetimizi şekillendirmiştir. Her bir ev, her bir sokak, insan ruhunu rahatsız etmeyecek şekilde, ruha, göze ve gönle huzur verecek bir estetikle oluşturulmuş, insan ve yapı uyumunu bozacak her unsurdan dikkatle kaçınılmıştır. Evlerimizin estetiği, çocuklarımızın ruhunu şekillendirmiştir. Sokaklarımızdaki huzur, topluma sirayet etmiştir. Büyük bir kültür ve medeniyetin eserleri, sadece geleceğe yürüyen birer mimari miras olarak kalmamış, geleceğin nesillerini büyük bir zevk ve estetikle adeta yoğurmuştur.
Bizim medeniyetimiz, yüzyıllar boyunca, “her ne pahasına olursa olsun kazanma, büyüme, gelişme” anlayışına karşı çıkmış ve bu anlayışa karşı direnmiştir. İnsanın insanı ezdiği, zalimin kazandığı, haklının güçlü değil, güçlünün haklı olduğu bir anlayış, medeniyetimize nüfuz edemediği gibi, medeniyet mücadelemizin de önemli bir rakibi olmuştur. Acımasızca kazanma, sınırsızca tüketme, başarmak uğruna her ilkeyi ayaklar altına alma, hedefe ulaşmak için her yolu meşru görme, bizim insan ve medeniyet anlayışımızda kendisine yer bulamamıştır.
Daha yaşanabilir şehirler imar etmek için bize ait olan değerler, medeniyetimize ait olan iz ve eserler ihmal edilmemelidir. İnsanla ve insan için kalkınmayı esas alarak, özümüzü yansıtarak geleceğimizi şekillendiren şehirler inşa edilmelidir.
Bu anlayışla, çevreyi gelecek nesillere karşı bir sorumluluk bilinciyle ele almalı ve bir emanet olarak görmeliyiz. Diğer yandan, dünyada giderek artan oranda nüfusun şehirlerde yaşadığı, zenginliğin ve kültürün şehirlerde geliştiğini dikkate aldığımızda, yaşanabilir şehirler oluşturmak temel önceliğimiz olmalıdır. Bu süreçte medeniyetimizin üzerinde yükseleceğini düşündüğümüz şehirlerimizin; kültürümüzün renklerini yansıtan ve yaşadığımız zamanın çizgilerini barındıran, altyapısı sağlam, afetlere dayanıklı ve çevreye duyarlı bir biçimde gelişmesini hedeflemeliyiz.
Bayındır Memur-Sen olarak bizler, Yeni Türkiye’yi inşa ederken, başta şehirlerimiz olmak üzere, bize ait olan değerleri, ruhu ve özü yeniden ayağa kaldırmak niyetindeyiz. Yaşanabilir Bir Türkiye misyonumuza uygun bir şekilde, kamu çalışanlarımızın haklarını savunduğumuz gibi şehirlerimizin ve yaşadığımız çevrenin de yaşanabilir bir hale getirilmesi için çabalıyoruz. ‘’Geleceği İnşa Ediyoruz’’ şiarıyla, geçmişimizin güzelliklerini geleceğe taşımak için çalışıyoruz. Önce Türkiye’mizde, sonra dünyamızda herkesin huzur içerisinde yaşayacağı marka şehirler oluşmasını diliyor, 8 Kasım Dünya Şehircilik Günü’nüzü kutluyoruz.