ABD Başkanı Trump’un koordinasyonunda İsrail, Birleşik Arap Emirlikleri ve Bahreyn, “normalleşme anlaşması” olarak nitelendirerek imza altına aldıkları Abraham Accors (İbrahim Anlaşması) ile Filistin Devleti’nin ve Filistinlilerin hem topraklarından hem de tarihten sürgün edilmesi iradelerini ilan ettiler.
Beyaz Saray’da İsrail Başbakanı Netenyahu ile BAE ve Bahreyn Dışişleri Bakanlarının altına imza attıkları anlaşma, “Ortadoğu’ya barışı getirecek, ilişkileri normalleştirecek” afişiyle sahaya sürülüyor.
Anlaşmaya karşı olanlar, “barış istememek”, “normalleşmeye direnmek” suçlamasıyla engellenmek isteniyor. Gerçekte ise anlaşma karşıtlığı,“savaş istememek” ve “İsrail işgalinin ve zulmünün normalleştirilmesine direnmek” konumu kazandırıyor.
Biz, emperyalizm tarafından geçen yüzyıl tasarlanan ve yürürlüğe konulan “düzenin” ve “barışın” dünya ve insanlık açısından neye tekabül ettiğini hep birlikte gördük ve bizzat yaşadık. Bu bilincin eseri olan “dünya düzeninde dair karşıtlık” ve “savaş arka planlı barış düzlemine direnç” iradesinin muktedirlerin ürettiği dünya düzeninde oluşturduğu tahribata yönelik tadilat çabaları devreyle sokuldu.
Şimdi, darbe alan güç tasarımı, gücünü ve hükmünü yitiren dünya düzeni bölgesel kurguyla ve basit dokunuşlarla güncellenmek, güçlenen ve mevzi elde eden düzen karşıtlığı ve karşıtları zemini ise bu yolla hem fişlenmek hem de resetlenmek isteniyor.
Bu, hem sahne hem de süreç olarak uzun bir çalışmanın ve kapsamlı bir çabanın ürünüdür. Dikkatlerin Filistin’in işgaline ve Filistinlilerin mazlumiyetine çevrildiği bu tür anlaşmalar, düzenlediği alan yönüyle sahne, gizlediği arka plan yönüyle ise perde işlevi görüyor. Bu anlamda hem sahneyi yıkmak hem de bu türden perdeleri parçalamak insanlığın ortak hedefi ve gayreti olmak durumundadır.
Bu proje tasarımın ve ürünü anlaşmanın, özellikle, mafya, suç örgütleri, Avrupa para aklama suçları, savaş suçlularına destek ve Doğu Afrika altın kaçakçılarından yararlanma da dahil olmak üzere varoluşunu dünyanın dört bir yanından gelen organize suçlulara bağlamış Birleşik Arap Emirlikleri’nin taşeronluğunda yürütülmesi bir bilincin eseridir. Zira, Filistin Devleti’ni ve Filistinlileri ebedi sürgüne göndermek, fitne ve fesat yuvası terörist İsrail’in ırkçı-siyonist projesinin önünü açmak, arkasındaki güçle birlikte neredeyse yüz yıldır hizmet ettikleri emperyalist odaklarla yeni bir taşeronluk anlaşması yapmak bu türden butik ve tetik devletler açısından varoluşsal tercihtir.
Çok derinlemesine ve tarihi bilinç kurgusu üzerinden bakıldığında, aslında imzalanan anlaşma ve hedeflenen nokta, geçen yüzyılın ilk çeyreğinde yaşananların farklı figüranlarla yeniden sahnelenmesinden ibarettir. Emperyalist kurgu ürünü figüranlar, başta Filistinliler olmak üzere bölge insanının canını, kanını hiçe sayarak taşeron pazarında arz-ı endam etmekte bir yandan da arz-ı mevud’un amelelik ücretini tahsile yeltenmektedir.
Biz biliyoruz ki; emirler, krallar, diktatörler saltanatlarını sürdürmek, sefahatlerini ve taşeron pazarında da piyasa fiyatlarını yükseltmek adına ağababalarının, asıl işverenlerinin desteğine muhtaçtırlar. Bunu elde etmek için muhtaç oldukları kir de zihniyetlerinde ve servetlerinde fazlasıyla mevcuttur.
Yıllardan beri İsrail’in keyfiyetine terk edilme hatasının da katkısıyla, Filistin sorunu denilerek Filistin’i ve Filistinlileri töhmet mevziisine mıhlayan bakış yeni bir yola evrilme hamlesi yapmıştır. Bu anlaşmayla, olması gereken ve bilinen çözümün tercih edilen çözümsüzlükle katledildiği hatta süreç içinde terörist İsrail’in devamlı kazandığı, deyim yerindeyse sadece İsrail’e değil, İsrail’e destek veren bütün emperyalist güçlere karşı direnen onurlu Filistin halkının gün geçtikçe özellikle bölge ülkeleri tarafından tedrici olarak yalnızlaştırıldığı bir sürecin işaret fişeği atılmıştır. Washington’da atılan imzalar, bize, bölgede sahnelenecek kanlı senaryoların, senaristin, yönetmen, oyuncu ve figüranlara dair ipucu da vermektedir.
Gerçeğin ortaya konulması adına, bir hususun altını burada çizelim.
Emperyalistlerin desteğiyle bölgeye yerleşmeye başladıkları günden bu yana Siyonistlerin, arkaik ırkçı görüşle besledikleri inançları doğrultusunda gerçekleştirdikleri terör ve şiddet, bu anlaşma ile birlikte daha geniş alanda sergilenmeye başlayacaktır. Özellikle olan bu kadar olaya rağmen, çok daha küçük başka konularla ilgili olayda dahi harekete geçen bölge ülkelerinin ve toplumlarının sessizlikleri manidardır.
Güya Hz. İbrahim’in adını referans olarak göstererek “dini” bir atıfla meşruiyetini güçlendirmek istedikleri anlaşma, tekrar edelim, bölgeye düzen değil, kendi iktidarları için bölgeyi ateşe atmayı göze alanlarla çıkarlarına, terörist Siyonist rejiminin kanlı stratejisine hizmet edecek fitne, fesat ve kaos metnidir.
Kimileri, süreçle ilgili, hafızası olmayan, dolayısıyla geleceği göremeyen yorumlarıyla, asıl sürecin nereye evrildiğini gizlemeye hizmet edecek yorumlar yapmaya devam edecektir. Biz, Memur-Sen ailesi olarak, ilk günden itibaren, sürecin ırkçı Siyonist rejimin, bir strateji dahilinde hareket ettiğini, bunun gerek başta ABD olmak üzere dünyanın bir çok ülkesindeki Yahudi lobileri sayesinde, özellikle medya aracılığıyla insanlığın gözü önünde gerçekleştirdiği katliam faaliyetlerinin dahi üzerini örttüğü ve en önemlisi de kendisinden başka kimseye hayat hakkı tanımadığını dile getirdik getirmeye de devam edeceğiz.
Öte yandan, hangi kirli projeyle, hangi rüşvet ilişkisiyle oluşturulsa oluşturulsun, Filistinlilerin ve Kudüs’ün kirli pazarlıkların malzemesi yapılmasına izin vermemek için dünyanın bütün iyi insanlarıyla birlikte hareket etmeye devam edeceğiz.
Biz İbrahim’e dairliğini ve İbrahim hassasiyetini su taşıyarak tescilleyen karıncanın tarafında ve yanındayız.
Biz, ebabil kuşlarının ebrehenin fillerini yendiğine dair imandan hiç geri çekilmedik, dolayısıyla Filistin’e dair gündemde, İsrail’in ürettiği sorun, vahşet ve zulümde de hakkın ve adaletin kazanacağını biliyor ve iman ediyoruz.
Dolayısıyla, emperyalizmi yeneceğiz, onun oluşturduğu mevzuatı da çöpe atacağız.
Filistin ve mazlumlar bizim mihengimizdir.
Kudüs direncimizi bileyleyen, inancımızdır.
İşbirlikçiler kaybedecek… İman, adalet ve FİLİSTİN kazanacak.