Bugün dünyada 7 milyar 300 milyon kadar insan yaşıyor. Bu insanlardan 925 milyonu her gece aç yatıyor. Her altı saniyede bir çocuk açlık nedeniyle hayatını kaybediyor. 2 milyar kadar insan yoksulluk sınırının altında bir ücretle geçinmek zorunda kalıyor. 1 buçuk milyar insan sağlıklı içme suyundan mahrum yaşıyor. Savaşlar ve terör olayları nedeniyle her dört saniyede bir insan, mülteci konumuna düşüyor. Her gün 30 bin çocuk ilaçlara ulaşılamadığı için tamamen önlenebilir hastalıklardan dolayı ölüyor. Aynı zamanda futbolda her yıl dönen para 500 milyar dolar civarındadır ve sadece 100 milyar dolar dünyadaki açlığın, açlıktan ölümlerin ortadan kalkması için yeterlidir.
Son birkaç ayda ise ülkemizin ekonomisine özellikle kur üzerinden yapılan manüplatif saldırılara şahit olmaktayız. Kimileri bu saldırıları sadece Brunson’a bağlasa da, ABD’nin terör örgütlerine destek vermesi, FETÖ’yü koruyan adımlar atması ve Türkiye’yle yapılan ticarette vergileri artırması gibi birçok sebebi vardır. Bu saldırılardan da anlaşılacağı üzere; Türkiye’mizin artık bu sebeplere tahammülü kalmadığını, ABD’nin orantısız zulmüne karşı direndiğini görmekteyiz. Son yıllarda ülkemizin gerek kendi bulunduğu coğrafyada ticaret hacmini artırması gerekse dünya üzerinde yaşanan gelişmelerde adından söz ettirerek lider konumuna gelmesi elbette ki bu ekonomik tetikçileri rahatsız etmiştir.
Türkiye, yeni vizyonuyla, yeni sistemiyle, dinamik genç nüfusuyla ön plana çıkan, bir yüzyılı geride bırakıp yeni bir yüzyıla kapı aralayan kıymetli bir ülkedir. Sadece kendi bölgesindeki değil, dünya üzerindeki tüm mazlum halklar Türkiye’yi bir ana kucağı gibi görmektedir. ABD ise dünya genelindeki bütünü ülkelere fitne ateşini yaymak derdindedir. Varlığını sömürünün, kanın ve gözyaşının üzerine inşa etmektedir. İçi çürümüştür. Bu kan emici terör devleti artık haddini aşmıştır. Önce kadim şehrimiz, medeniyetlerin beşiği, ilk kıblemiz Kudüs’ü hedef göstererek, hukuka ve insan haklarına aykırı bir şekilde hareket eden işgalci İsrail’i korumuş; ardından da bütün dünyaya ekonomik tehditlerde bulunmuştur. Bunları kabul edemeyiz ve susamayız. Ok yaydan çıkmışsa, bizler de gerekeni yapacağız.
Görüldüğü üzere karşımızda sanayi devrimiyle birlikte gücü, orantısız bir şekilde ele geçirmiş fakat adaletten ve merhametten uzak, yağmacı, sömürgeci bir zihniyet var. Bu zihniyet çok geniş ağlarla dünyanın etrafını sarmış vaziyettedir. Şık görünümlü, bakımlı ve profesyonel bir katil olan bu ırkçı emperyalizm, mütemadiyen masum sivilleri ve mazlum halkları hedef almaktadır. Gerek askeri ve postmodern darbelerle gerekse ekonomik müdahalelerle kadim medeniyetleri ortadan kaldırmayı hedeflemektedirler. Bizler ise baskı ve tahakkümü, çatışmayı, savaşı, nefreti ve kini reddediyor; eşitliğin, hakça paylaşımın, adaletli gelir dağılımının, adil bir düzenin, adalet ve özgürlüklerin mümkün olduğuna inanıyoruz.
Küresel sömürü sisteminin ekonomik tetikçileri, askeri cuntaları ve uzantıları, topraklarımızı ve coğrafyamızı terk etmediği müddetçe kötü haberler almaya devam edeceğiz. Biliyoruz ki onlar, ‘biz buralarda sıkıldık’ diyerek de bu coğrafyayı terk etmeyecek. Bu açıdan 15 Temmuz 2016 tarihi bir kırılma noktası olmuştur. Tarih, 15 Temmuz’da dünyanın en büyük ihanetlerinden birini yazdığı gibi, milletimizin dik duruşunu da yazmıştır. Direnişimiz bütün dünya mazlumlarına umut olmuş ve onları cesaretlendirmiştir. Küresel emperyalizm o tarihten itibaren işlerin artık tersine döndüğünü anlamıştır. Şiddeti kutsayan, kin ve nefreti artıran zihniyetin kimseye faydası olmayacaktır. Biz inanıyoruz ki “Bütün işleri çeviren Allah’tır. (Rad suresi 2. ayet)’’
Bizler yeni bir dünyayı kurmak isteyen en büyük emek hareketi olarak, milletimizle ve ümmet coğrafyamızla birlikte organize olmak zorundayız. Çünkü karşımızda organize olmuş bir zalimler topluluğu var. Zulüm ve kötülükler karşısında bireysel tavırlar takınıp organize olamamak, organize olan zulüm ve kötülüklerin artmasına katkıda bulunmak olur. Bireysel olarak ve bölünmüş şekilde hareket ederek sarf ettiğimiz sözler, sahilde kuma yazılı romantik sözler gibi dalgalar tarafından kaybolup gider. Önce kendi aramızdaki zihni parçalanmışlıkları silip, daha sonra coğrafi parçalanmışlığımızı ortadan kaldırmamız gerekir. Önce yeniden büyük Türkiye, sonra yeni bir dünya diyeceğiz. Çünkü artık her şeyin askeri bürokrasiye ve sermaye sahiplerine göre ayarlandığı, özgürlüklerin yasaklandığı, iktidarın ve iktisadın içinin boşaltıldığı eski Türkiye yok. Artık kendi kabuğuna sığmayan, dünyayı küresel emperyal çetelerin pençelerinden kurtarmak isteyen, mağdura ve mazluma umut olan yeni Türkiye var.
Biz inandığımız uğurda adım atarsak Allah da bize yardım eder. Ayaklarımızı istikamet üzere yürümekte sabit kılar. Allah’ın yardımıyla iyinin, güzelin, doğrunun, faydalının ve adaletin tesisinde gayret gösteren kişiler olarak, ecdadımızdan aldığımız emaneti de aynı istikamet üzere taşımalıyız. Bayındır Memur-Sen olarak, “Sendikal mücadelemiz, Türkiye’nin geleceğini yeniden inşa etmek adına erdemliler hareketidir” sözleriyle vizyonumuzu belirleyen Mehmet Akif İnan’ın, milletimizin istiklal metnini yazan Mehmet Akif Ersoy’un mirasçıları olarak yeni Türkiye’nin üreten ve kazandıran sivil toplumlarından biri olmaya devam edeceğiz.
Bizim derdimiz güzelliklere giden çıkış yolunu göstermek; güzellikler için gayret etmek ve güzelliklere kavuşmaktır. Bu açıdan büyük resmi görüyor, kuklayı değil kuklacıyı vurmak gerektiğini biliyoruz. Birlik ve beraberliğimizi koruyup kararlı adımlarla medeniyetimizin inşasına ve ihyasına katkıda bulunacağız. İnsan geçicidir. Bize düşen onurlu bir şekilde bu dünyadan geçmektir. Ülkemize ve milletimize güzellikler diliyorum.